Haftalık Köşe Yazısı

Korumak

Günlük koşuşturmalar ve hayat karmaşası bazen en yakınımızdakileri görmemizi engelliyor. Bir çiçeğin dalları gibi aynı köke bağlı olduğumuz, aynı havayı soluduğumuz ve sürekli yüz yüze olduğumuz halde görmüyoruz birbirimizi. Çocukların her geçen gün gelişip büyüdüklerini bu gelişim sürecindeki ciddi bir sorun karşısında fark edebiliyoruz çoğu zaman. 

Belki de onları her gün gördüğümüz içindir boyları ve kilolarının arttığını bizi geçecekleri zaman ciddi ciddi fark ediyor, “Çocuklar da büyüdü” diyoruz. Boyları ve kilolarını görüyoruz da ya duyguları, kişilik özellikleri, sosyal dünyaları, arkadaşlıkları kısacası ruhsal hayatları konusundaki gelişmeleri görmek her anne baba ve öğretmenin harcı olmuyor. Çocuğun duygusal dünyasında katettiği arpa boyu gelişmeyi pek az yetişkin fark eder duruma gelmiştir. Dış çevrelerden esen rüzgârlar hatta kasırgalar, ailenin kendisine has sıcaklığının, aile üyelerini, ısıtmada ve korumada yetersiz kalmasına yol açıyor. 

DEĞERLER YIPRANIYOR 

Aile ağacının dallarının olgunlaşmadan kırılmasına, filiz halindeki rengarenk yapraklarının dökülmesine yol açan gelişmeler, üç aşağı beş yukarı bütün dünyanın ortak derdi durumundadır. Savaşlar, çevre kirlenmesi, hızla artan nüfus, kalabalık şehir hayatı, trafik sorunları, ekonomik sorunlar ve benzeri sosyal sorunlar gerek kişi gerekse toplum düzeyinde umutsuzluk ve karamsarlığı doğuruyor. 

Bunun sonucunda ise öncelikle kendilerine sonra da üyesi oldukları sosyal gruplara ve içinde yer aldıkları topluma yabancılaşıyor insanlar. Bu aşamada değersizlik, kalitesizlik artıyor. Kavgalar, cinayetler, savaşlar, iletişimsizlik bu karanlık tabloyu daha da karartıyor. Aile bu gelişmelerden etkileniyor, yıpranıyor. Nereden geldiği belli olmayan rüzgâr akımları kendi halinde varlığını sürdürmeye çalışan mum alevi gibi sarsıyor aileyi. Teknoloji bir yandan oturduğumuz yerden uçsuz bucaksız bir dünyada yolculuk yapma imkânı sağlarken diğer yandan bizi bizden uzaklaştırıyor, yabancılaştırıyor. 

Acıklı, nefret uyandıran olumsuz “en”leri evin içinde birlikte seyrediyoruz. İnsanların mahremiyet sınırları zorlanıyor. Sonra da kimi gerçek olmayıp hayâl ürünü olan bu olayları tartışıyoruz, bu olayların içine girip taraf oluyoruz. Belki de bilmeden yaşamaya bile başlıyoruz bu çirkinlikleri. Bu reyting savaşlarından en çok etkilenenler de hiç kuşkusuz çocuklar, gençler ve dolayısıyla anne-babalar yani ailedir. 

SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLMAK 

Maddi ve manevi kirlenmeyi bir arada yaşamak durumunda kalan aile, varlığını nasıl sürdürecektir? Bu soru anne-babalarının başlıca gündemi olmalıdır. Kişiyi, aileyi hatta bir sosyal kurum olan işletmeyi ve toplumu ayakta tutan değerlerin, seçme fırsatı yok edilmeden bilinçli bir şekilde korunması gittikçe büyük önem kazanmaktadır. Dolayısıyla anne-babalar derinden etkileyen, rahatsız eden gelişmeler karşısında kendilerini ve çocuklarını korumaya özen göstermelidirler. 

Anne-baba en azından denetleyebildiği değişkenlerden kaynaklanan olumsuzlukları bertaraf edebilmelidir. Her şeyden önce kendileri ve çocuklarını reyting savaşlarının pasif kurbanları olmaktan kurtarmalıdırlar. Bilinçli tercihler yapmalıdırlar. Toplumun nereye gittiğine de kafa yoralım. Ama bundan da önce kendimize ve yakın çevremize odaklanmak yararlı olacaktır. Kendimizi ve çocuklarımızı koruyalım. Gereksiz ve gerçek dışı yayınlardan, olumsuz alışkanlıkları olan arkadaşlardan koruyalım. Her şeye rağmen umut tohumları ekenlerden olmaya özen gösterelim. Yapıcı ve üretici olmaya harcadığımız zaman, başkalarının yaptıkları ile uğraştığımız zamandan çok daha fazla olmalıdır. 

Toplumumuzun en önemli kaynağı olan genç nesillerin en iyi biçimde yetişmesi için herkes ama herkes elinden geleni yapmalıdır. Bu önemli kaynak, ilgisizlik ve duyarsızlık sonucu topluma dinamizm sağlayan bir zenginlik olmaktan çıkmamalıdır. Bunun yolu da eğitimin, sosyal hayatın, alışkanlıkların temellerinin atıldığı aileden geçmektedir. Her şeyden önce çocukların, geleceğin emaneti olduğu unutulmamalıdır. Yoğun iş yükü ve toplumsal gelişmeler, çocukları görmemize engel olmamalı, onlara olan sevgimizi azaltmamalı. Aile birliğinin temel harcı olan sevginin karşı konulmaz kuvvetinden yararlanılmalıdır. Kişiler ve kurumlar olarak, sorunların değil çözümlerin bir parçası olmanın gayreti içinde olmalıyız.