Haftalık Köşe Yazısı

Kaliteli İnsan

Derinlik psikolojisi dersini veren ünlü profesör hocamız, oldukça farklı bir insandı. Dersleri sıra dışıydı ve adeta sınıfa sığmıyordu! Bazen kampüsün bahçesindeki göletin yanında, bazen şehrin metrosunda, bazen de yakındaki yaşlılar yurdunda ders yapardık. Eğlendirirdi, şaşırtırdı, güldürürdü, en çok da düşündürürdü. Bazen hiç konuşmayıp gökyüzünü seyrederdi, biz de ona uyardık. Sonra da neler gördüğümüzü anlattırırdı. Hocamızın dersleri sayesinde arkadaşlık ilişkileri sınıfın dışına taşar ve gelişirdi. 

Sınıfa her gelişinde atıştırmalık bir yiyecek getirirdi. Küçük bir şeker ya da çikolata, ufak birer kek. Bir defasında getirdiği büyük bir ekmeğin bir parçasını kendine koparmış ve paylaşmamız için bize vermişti. Tam da bu yüzden, gözlerimiz her ders küçük çocuklar gibi hocanın çantasındaydı. 

Sınıfta ders yapacağımız bir gün hepimize birer gofret ikram etti ve dersine başladı…

YAŞARKEN ÖLEBİLMEK

“Bugün bir deney yaşayacağız. Beşer dakikalık iki ayrı süreniz var. Birinci aşamada gözlerinizi kapatın ve öldüğünüzü varsayın. Evet, farz edin ki ölmüşsünüz ve bugüne kadarki yaşamınızı değerlendiriyorsunuz.

 Başka şeyler düşünmeden sadece geçmiş yaşantınıza, ilişkilerinize, davranışlarınıza; kısacası bir insan olarak hayattaki etkinliklerinize odaklanacaksınız. Hayatta sizi en mutlu eden, başarılı kılan olayları ve bu sırada yaşadığınız duyguları anımsayacaksınız. Yalnız bunlar kısa süreli, geçici zevkler olmasın! Uzun süre iyi hissetmenizi sağlayan, her hatırladığınızda size yaşama hazzı vermeye devam eden somut davranışlarınız neler? Kısacası kaliteli bir insan olmanızı sağlayan yaşam deneyimleriniz neler? Bunların öldükten sonra da gururlandığınız, dünyaya yeniden dönseniz en çok yapmayı isteyeceğiniz ve keyif aldığınız deneyimler olmasına dikkat edin. Gözleriniz kapalıyken aklınıza ilk gelenler çok önemli. Bunu yaparken sandalyede veya yerde oturabilir, hatta uzanabilirsiniz de. 

Deneyin ikinci beş dakikalık aşamasında gözlerinizi açın. Öncelikle aklınıza ilk gelenleri not edin. Öldükten sonra bile sizi iyi hissettiren, insan olarak kalitenizi ortaya koyan davranışlarınızın kaynağını yazın. Kısa ama samimi olmalı! Eminim ki yazacağınız çok şey olacaktır. Ama bunları süzün, size sürdürülebilir yaşam keyfi veren ve iyi hissettiren duyguların kök kavramlarını en çok beş on cümleyle ifade edin. Kâğıtlara isimlerinizi yazmayabilirsiniz.”

İki arkadaş yere oturdu, üçü sınıfta bulunan minderlere uzandı, kalanlar sandalyelere geçti ve herkes gözlerini kapattı…

Gözlerimi kapattığımda, zihnime iki konu hücum etti. Birincisi, kabirdeki sorgu melekleriydi. Hayatımızı nasıl yaşadığımıza dair sorular soracaklarına inandığımız melekler. Sanki onlara cevap veren bir ruh hâliyle, yirmi yedi yıllık hayatımı düşündüm. O vakitler yirmi yediydim. Kaliteli bir insan olmanın neresinde olduğumu ve bu yöndeki davranışlarıma odaklandım. Bu sırada hissettiğim duyguları analiz etmeye çalıştım. Ne zor işmiş hayattayken ölmek…

NEYİ DİNLEYELİM?

Gözler kapanınca aklıma gelen ikinci konu; köydeki çocukluk yıllarımda bembeyaz sakalları, uzun entarisi, sürekli gülümseyen çehresi ve elindeki uzun asâsıyla köy köy dolaşan yaşlı derviş amca oldu. Bazen köy odasında ama çoğunlukla arazide, bir dere kenarında, bir çeşme başında yahut uzun kış gecelerinde bir büyüğün sohbet sofrasında otururdu.

  Etrafında toplanan ahali, dervişi huşu içinde dinlerdi. Bazen güldürür, bazen gözleri nemlendirir, bazen de öylece susardı. Ses çıkaranların ise dinlemesini isterdi. Bir defasında bir köylü; “Dervişim etrafta ses yok, neyi dinleyelim ki?” demişti. Cevap çok netti: “İyi ya, olmayan sesleri dinleyin! Sessizliğin de bir sesi var. Her iki âlemden yükselen seslere kulak verin. Biri kendi iç dünyanızın sesi, diğeri ise âlemin...” 

Derviş amcayı pek sever, gelişini iple çekerdik. Çünkü cebinden çıkardığı değişik şekerleri verirdi bize. Gözler kapalı geçmiş hayatı düşünürken, garip şeyler de gelirdi akla. Acaba köydeki derviş amcayla Londra’daki bu hoca arasında bir akrabalık mı vardı? Belki biyolojik bir akrabalık yoktu ama insan kalitesi olarak önemli bir benzerlik olduğu aşikârdı.

Dünyanın neresinde olursa olsun insanları seven, düşündüren, onlara ayna olabilen, yeri geldiğinde onları kendine tercih edebilen kaliteli insan özelliğinde buluşuyorlardı çünkü. Derviş de profesör de âlemle barışık, olgun ve gelişmeye açık kişiliklerdi. Sözün yanında susmanın gücüne de hâkim olan kaliteli insanlardı.

İki aşamalı deney süremiz dolduğunda yazdığımız kâğıtları hocaya vermiş ve merakla yazdıklarımıza ilişkin değerlendirmeyi beklemiştik. Ama sonuçlar bir sonraki derse kaldı! Zira hoca tüm yazılanları özel bir programla kelime analizine tâbi tutacak ve bizi en çok mutlu eden davranışlarımızla bu sırada hissettiğimiz duygularımızın kök kavramlarını birkaç kelimeye indirgeyerek yorumlayacaktı… (Devam edeceğiz)