Haftalık Köşe Yazısı

Lidere Bağlılık

Lider ve takipçilerinin ilişkisi, tarih boyunca merak edilmiştir. İster anne-baba, ister bir şirketin yöneticisi, isterse bir devletin lideri siyasal kişilik olsun liderin, kitlesini etkilemesi, kurduğu ilişki ve iletişimle mümkündür. Tüm bu süreçte liderin temel kişilik özellikleri belirleyici rol oynar.

İlişki; Doğal olarak kendiliğinden kurulur. Annenin çocuğuyla ilişkisi gibi. Çoğu zaman programlı değildir. İletişim; Genellikle amaçlı ve programlıdır. Siyasilerin, kitleleriyle iletişimi gibi. Kişilik; doğuştan getirilen potansiyellerin yetişme, eğitim ve çevre etkileşimi ile performansa dönüşmesini sağlayan ve bireyi o birey yapan özelliklerin tamamı olarak bilinmektedir.

Gerek doğal olarak kurulan ilişki ve iletişim gerekse programlı olarak kurulan iletişim, lider olarak bireyin temel kişilik özellikleri ve bakış açısından etkilenir. Mesela bir fare, bulunduğu delikten gökyüzüne bakar ve der ki “gökyüzü ne kadar küçükmüş”, oysa ki baktığı yerden öyle görünür. Farenin o andaki gerçeği o olabilir ama realite bu değildir. Dolayısıyla çoğu zaman anlık gerçekler ile genel geçer realitenin ayrı şeyler söylediğine şahit oluruz.

Liderin temel kişilik özellikleri ve liderlik potansiyeli, takipçilerinin ona bağlanmasında etkili olur. Siyasal iletişimde lidere bağlanmanın çeşitli yolları  vardır:

a)      Sadakat Kültürü: Genellikle orta çağ kültüründen gelir. İnanç sistemlerinin ağırlığı vardır. İslam kültürü insan onuruna yakışır sadakati “insan odaklı” olarak taçlandırmıştır. Sadakat kültüründe lider kendini dayatmaz. Yapıp ettikleri ile gönüllerde yer kurar, kitlesi adına risk alır. Kendini onlardan yukarıda görmez, kitle de ona bağlıdır, zamanla duygusal bir bağ oluşur.

b)      İtaat kültürü: Sadakat kültürünün içinde itaat de vardır. İtaat, lidere ve davaya bağlı olmaktır. Ancak zorlamaya dayalı itaat arzu edilmez. Yani liderin kendini dayattığı bir durum zamanla lider diktasını, katı otoriteyi ve körü körüne itaati getirir. Şu halde liderlik sürecinde lider ile takipçileri arasında kendiliğinden oluşan, karşılıklı duygusal bağlılık ve itaat kültürü, arzu edilen bir bağlanma biçimidir. Ancak liderin kendini dayattığı ve zorlama ile oluşan, “ben” odaklı itaat kültürü, tek taraflı olup arzu edilen bir bağlanma biçimi değildir.

c)      Güven kültürü: Sanayi ve bilgi çağının getirdiği bağlılık türüdür. Lider; genellikle seçilir, bireysellikler ve kişisel çıkarlar öndedir. Baskı grupları, erklerin önemi büyüktür ve belirleyicidir. Özgürlük, demokrasi, hürriyet kavramları öndedir ama bu kavramların içlerinin uygulamada yeterince doldurulmadığı görülebilir. Lider ile kitlesi arasında aidiyet ve duygusal bir bağ genellikle oluşmaz. Liderin görevi bittiğinde çıkarlar da biter, herhangi bir bağlayıcı ilişki de kalmaz. Bu ilişki türünde lider genellikle risk almaz.

Sadakat, TDK sözlüğünde sorgusuz, sualsiz bağlılık gibi tarif edilse de özellikle hizmetkar liderlik terminolojisindeki algısı ve anlamı tam da böyle değildir. Liderlik sürecinde sadakat; liderin kitlesine, kitlenin liderine duygusal bir bağla bağlandığı, bir insani birleşmeyi, bütünleşmeyi, aynı yolda yürümeyi gerektirir. Hizmetkar liderlikte sadakat, itaat ve duygusal bağlılık çok önemlidir. Ancak temel fark bu sürecin lider ile kitlesi arasında karşılıklı olmasıdır. Yani lider, öncelikle sadakatle kitlesine bağlıdır, onların istek ve arzularına itaat eder. Böylece yoğun bir duygusal bağ oluşur. Bu temel özelliğinden dolayı kitle, liderine ve onun davasına sadakatle bağlıdır ve karşılıklı güven öndedir.

Peygamberimiz’in (s.a.s) Uhud Savaşı’nda, istişare sonucu çıkan ortak karara kendi düşündüğünün dışında olmasına rağmen uyması, karşılıklı sadakatin önemli bir örneğidir.

Liderin temel  kişilik özellikleri arasında: Cesaret, ileri görüşlülük, risk almak, çalışkanlık ve aktif gözlemci olmak öncelikle sayılabilir.

Gazi Mustafa Kemal, ulusal savunmaya kalkıştığında, ülkenin zayıflığına, parasına, asker sayısına, şirketlerin cirosuna, devletin gücüne baksaydı herhangi bir girişimde bulunamazdı.

Lider ile kitlesi arasındaki etkileşim ve iletişimde karşılıklı bağın ve sadakatin oluşmasında kimlik siyaseti yapmanın önemli etkisi olduğu bilinmektedir. Kimlik siyaseti, bireylerin ait oldukları veya ait olmayı tercih ettikleri, ırk ve inanç odaklı alt kimlikleri birinci dereceden belirleyici unsur olarak öne çıkarmaktır. Bu bakış, duruş ve davranış, lidere olan bağlılığı zedeler. Zira lider; ortak bölenleri bulan, ayrılıkların değil birlikteliklerin temsilcisi olmalıdır. Böylece toplumun çimentosu olabilecek bir toplumsal birleşmeyi, buluşmayı ve sadakati oluşturabilir.

İster siyasette, ister bir kurumda kimlik siyaseti yapmak ve bu yolla bir yere varmak zordur. Bireylerin, kürt, laz, alevi, sünni olarak değil öncelikle insan olarak görülmesi önemlidir. Aynı zamanda kendi alt kimliklerini koruyabilmeleri için de bu geçerlidir.

Ancak bireylerin kendi alt kimliklerini korumak derdiyle, kimlikleri buluşturan ulusun yahut devletin çatı kimliğini delmeleri, üstüne geçmeleri, hatta yok saymaları da kabul edilemez. Örneğin; bir işletmede iş sahibi ortaklardan birinin işletmeyi bir kenara bırakıp kendini öne çıkarması kurum için hüsran olur.

Liderin en önemli özelliklerinden biri çok iyi bir gözlemci olmasıdır. Ancak ne yazık ki bazı liderler, yaptıklarından ders almazlar ve aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlara ulaşılamayacağını bir türlü anlayamazlar. Oysa ki liderin programlı iletişiminin temel amacı kitle üzerinde etkili olmaktır. Mesela, siyasal iletişimin en temel amacı siyasal iktidardır.

Bugün gerek siyasette gerekse kurumlarda rastladığımız bir çok liderin; adeta kendilerine özel bir etkinlik ve konfor alanı oluşturdukları, yoğun bir atalete girdikleri, bedenlerinin maddi isteklerine odaklandıkları, çoğu zaman kitleyi, davayı, şirketi, aileyi unuttuklarını görüyoruz. Daha da vahimi bu davranışları ile ısrarla yönetimde kalmayı ve vazgeçilmez tek adam olmayı ister hatta zorlarlar. Bu durumdaki liderin kıblesi; ailenin, şirketin, siyasal partinin yahut ülkenin kıblesinden hızla uzaklaşır.
 
Dr. İlhami Fındıkçı
(Davranış Bilimleri Uzmanı)